TARİH

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU

Ca’ber Kalesi’nin yakınlarındaki türbede yatan Süleyman Şah kimdir?
20 Ekim 1921’de TBMM hükümetiyle Fransa hükümeti arasında imzalanan Ankara İtilâfnâmesi’nin dokuzuncu maddesi gereğince Ca’ber Kalesi ve kuzeybatı eteklerindeki “Türk mezarı” diye anılan türbenin bulunduğu bölge (8.797 m2), Anadolu Türkleri için manevî bir önemi olmasından dolayı Türkiye’ye bırakıldı. Türkiye Cumhuriyeti toprağı sayılan bu bölgede bulunan jandarma karakolu Türk bayrağını dalgalandırmaktaydı. 1974’te Tabya barajının suları altında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye ile yapılan antlaşma uyarınca kuzeydeki Karakozak mevkiine nakledilerek, yeni bir türbe yapıldı. Burada yatan Süleyman Şah’ın kim olduğu belli değildir. Aşıkpaşazâde, Neşrî, Oruç gibi bazı Osmanlı tarihçileri Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah’ın, Urfa tarafında bulunduktan sonra Fırat’ı geçerken boğulduğunu ve Ca’ber Kalesi’ne gömüldüğünü anlatırlar. Enverî ise bu Süleyman Şah’ın, Türkiye Selçukluları’nın kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah olduğunu belirtir. Selçuklu tarihinin önemli uzmanlarından Osman Turan ise Ca’ber Kalesi’nde yatan kişinin Kutalmışoğlu Süleyman Şah olmadığını belirtir. Kutalmışoğlu’nun mezarı Halep Kapısı’ndadır ve o öldüğünde Ca’ber Kalesi Selçuklular’ın eline geçmemişti. Osmanlı tarihlerindeki nehri geçerken boğulma ile ilgili rivayetler de Süleyman Şah’a değil, oğlu Kılıçarslan’ın Habur Irmağı’nda boğulmasına uygundur. Anadolu’nun fatihleri olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Kılıçarslan hakkındaki Anadolu Türkleri arasında yaşayan hatıralar Osmanlılar’a intikal etmiş, bu yüzden bazı Osmanlı tarihçileri Süleyman Şah’ı kendi cedleri gibi kabul etmişlerdir. Ancak son yapılan araştırmalara göre Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah değil, Gündüz Alp isimli birisidir. Enverî, Karamanlı Mehmed Paşa, Ahmedî gibi Osmanlı tarihçileri Osman Gazi’nin dedesi olarak Gündüz
Alp ismini verirler. Öyleyse Ca’ber Kalesi’nde yatan kimdir? Bu sorunun cevabını bugün için verebilecek durumda değiliz. Belki de burada yatan Süleyman Şah, Osmanlılar’ın ata-larından birisidir. Orhan Bey’in oğluna Süleyman adını vermesi, ataları arasında bu isimde birinin olabileceğini düşündürtmektedir.

Osman Gazi beyliğin başına hangi tarihte geçti?
Osman Gazi 1257 veya 1258’de Söğüd’de doğdu. Babası Ertuğrul Gazi 1281’de öldüğünde üç oğlu hayattaydı. Gündüz, Saru Yatı (Savcı) ve Osman Bey. Osman Gazi, yaşça kardeşlerin en küçüğü idi. Ancak atılganlığı ve lider karakteriyle ön plana çıktığı için Ertuğrul Gazi’nin sağlığında babasının vekilliğini yapmaya başlamıştı. Osman Bey, bu yüzden 1281’de kardeşlerinin itirazı olmadan aşiretin başına geçti. Osman Bey, babasından devraldığı aşireti kısa zamanda bir beyliğe dönüştürdü. Halefleri, Osman Gazi’nin kurduğu beyliği dünyanın en büyük imparatorluğu hâline getirdiler. Bu büyük imparatorluk da kurucusunun ismini alarak Devlet-i Âliyye-i Osmaniye (Yüce Osmanlı Devleti) ismiyle anıldı.

Osman Gazi, ilk olarak nereleri fethetti?
Osmanlı İmparatorluğu’nun çekirdeğini oluşturan aşiret, Ertuğrul Gazi zamanında Söğüt ile Domaniç arasında bulunuyordu. Osmanlılar, bu dönemde çevrede bulunan ve bir kısmı Türkiye Selçuklu sultanına vergi veren tekvur adıyla anılan Bizans valileriyle barış içerisindeydiler. Bu dostluk o kadar ileriydi ki, aşiret yaylağa çıktığı zaman ağırlıklarını Bilecik’te emanet olarak bu şehrin tekvuruna bırakırlardı. Osman Bey aşiretin başına geçtiğinde, ilk yıllarında çevredeki tekvurlarla iyi ilişkileri devam ettirdi. Ancak Türkiye Selçukluları ve Moğollar’a karşı Anadolu’nun muhtelif yerlerinde Türkmen isyanları ile Sülemiş’in başlattığı ayaklanmanın yarattığı otorite boşluğu ve İnegöl Tekvuru’nun aleyhinde faaliyette bulunması üzerine Osman Gazi, 1284’te İnegöl’ü fethetmek için harekete geçti. İnegöl Tekvuru, Osman Gazi’nin üzerine doğru geldiğini haber alınca Ermeni Beli’nde (Pazarköy) pusu kurdu. Meydana gelen savaşta Osman Gazi’nin yeğeni Bay-Hoca şehid düştü. Osman Gazi, bu muharebeden kısa bir süre sonra İnegöl yakınlarındaki Kulaca Hisar’ı fethetti. Bu durum, İnegöl ve Karacahisar tekvurlarının Osmanlılar aleyhine birleşmelerine yol açtı. 1286’da İkizce yakınlarındaki Domalicbeli’nde meydana gelen muharebede Osman Gazi’nin kardeşi Saru-Yatı şehid düştü. Halil İnalcık’a göre bu mücadele, Osman Gazi’nin gerçekten ilk savaşı sayılmalıdır. Osman Gazi kısa bir süre sonra, İnegöl’e bir baskın yaparak tekvurunu öldürdü. Ardından da 1288’de Karacahisar’ı fethetti ve burayı kendisine merkez edindi.
Osmanlı Beyliği’nin ilk merkezi, Eskişehir’e 7 kilometre uzaklıkta, sarp bir tepe üzerinde bulunan ve bugün mevcut olmayan Karacahisar Kalesi’dir. Osman Gazi, bu kaleyi fethetmekle İznik’ten İstanbul’a giden ana yola da hakim oldu. Ayrıca Karacahisar’ın fethiyle Halil İnalcık’ın tespitlerine göre, Türkiye Selçukluları’nın haraçgüzarı tekvurlarla savaş başlatıldı ve bölge bir gaza alanı olarak açıldı; Osman Gazi fiilen bir gazi bey durumuna; Osmanlı Beyliği de Çobanoğulları gibi Selçuklu sultanının sancak sahibi bir emirliği mertebesine yükseldi. 1299’da beyliğin merkezi yeni fethedilen Bilecik’e, ardından da, Ye nişehir fethedildiğinde buraya kaydırıldı. Bursa, 1326’da fethedilinceye kadar, Yenişehir Osmanlı Beyliği’nin merkezi olarak kaldı. Osman Gazi, 1292’de Sakarya Nehri’nin kuzeyine akın yapıp, çevreyi yağmaladıktan sonra bir müddet barış içerisinde yaşadı. 1299’da harekete geçen Osman Gazi, kendi aleyhine düzenlenmiş bir tuzağı boşa çıkararak Bilecik ve Yarhisar’ı ele geçirdi. Komutanlarından Turgut Alp de İnegöl’ü zaptetti. 1301’de Yenişehir ve Yund Hisar, 1302’de Köprühisar fethedildi.

Osman Gazi, amcası Dündar Bey’i neden öldürdü?
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk hükümdarı olan Osman Bey, Ertuğrul Gazi’nin en küçük oğlu olmasına rağmen, ağabeylerinin itirazı olmadan aşiretin başına geçmişti. Bu yüzden de kardeşler arasında bir çatışma olmadı. Ancak Osman Bey, özellikle 1288-1299 yılları arasında fetih politikasında köklü bir değişikliğe gitti ve bu durum Bizans tekvurları ile kaçınılmaz olarak karşı karşıya gelmesine neden oldu. Osman Gazi’nin amcası Dündar Bey ise fetih politikasındaki bu köklü değişime ve özellikle Bilecik Tekvuru ile savaşmaya karşı çıkmaktaydı. Osman Gazi de amcasının bu yöndeki fikirlerini kendi politikalarına bir cephe alma olarak görüp Dündar Bey’i 1300’lü yılların başında öldürdü. Böylece Osmanlı hanedanı içinde ilk kan dökülmüştü.

Koyunhisar Muharebesi nasıl cereyan etti?
Osman Gazi, merkezi Yenişehir’i güvence altına almak için Marmaracık ve Koyunhisar kaleleri üzerine bir sefer yapmış, tekvurlarını itaat altına almıştı. Bu harekâttan sonra Osman Gazi 1302’de İznik seferine çıktı. İznik yakınlarına bir havale kulesi yaptırttı. İznik çevresi suyla dolu surlarla
korunuyordu. Osman Gazi, bu yüzden uzun süreli bir kuşatma ile şehirdekilerin açlıktan teslim olmalarını sağlamayı düşünmüştü. Draz (Uzun) Ali isimli bir komutanı ile bir miktar askeri kuleye bırakarak, İznik’e giriş çıkışı engelledi. İznikliler, bu durum üzerine İstanbul’dan yardım istediler.
Bizans kuvvetlerinin harekete geçtiğini haber alan Osman Gazi de çevredeki Türkmenler’i toplayarak düşmanı karşılamak üzere hareket etti. Bizans ordusu, Heteriarch Mouzalon’ın komutasında İstanbul’dan gelen askerler, bölgedeki Bizans tekvurlarının birlikleri ve paralı askerler olan Alanlar’dan meydana geliyordu.
Ordunun mevcudu iki bin kişiydi ve çoğunluğu piyade idi. Bu muharebenin meydana geldiği yer Halil İnalcık’ın araştırmalarına kadar karıştırılmıştır. Koyunhisarı, Yalova’ya gelmeden önceki tepede bulunan bir kaledir. Bursa’ya yakın Dimbos üzerinde bir başka Koyunhisarı daha vardır ve bu ikisi karıştırılmaktadır. Osman Gazi’nin öncü kuvvetleriyle Bizans ordusu önce Koyunhisarı’nda çatışmışlar ardından asıl muharebe Yalova’da meydana gelmiştir. Osman Gazi, Yalova’da karaya çıkan düşmanı önce bir gece baskınıyla yıprattı. Ertesi gün ovada meydana gelen muharebede Bizans ordusunda bulunan Rum ve Alanlar arasındaki çekişme ve kıskançlık Osmanlılar’ın zaferinde önemli rol oynadı. Muharebede ilk olarak Rumlar aceleyle saldırıya geçmiş fakat Alanlar’a verilen ayrıcalıklardan dolayı gevşek davranınca Osman Gazi’nin kuvvetleri karşı saldırıya geçerek Bizans kuvvetlerini mağlup etmişti.


Dimbos zaferi nasıl kazanıldı?
Osman Gazi, Bapheus Muharebesi’nde elde ettiği zaferden sonra bölgenin önemli şehirlerinden birisi olan Bursa üzerine hareket etti. Bizans İmparatoru da Bapheus zaferinden sonra önemli bir tehdit hâline gelen Osman Gazi’yi durdurmak için Bursa civarındaki tekvurlara emir vermişti. Bursa, Kestel, Kite, Adranos ve Bidnos tekvurları birleşip, Yenişehir Ovası ile Bursa Ovası’nı birbi rinden
ayıran Dimbos Geçidi’ni geçerek Osman Gazi’nin merkezi Yenişehir’e doğru yürüdüler. Osmanlı kuvvetleri düşmanı Koyunhisarı’nda karşılayınca, tekvurlar Dimbos Geçidi’ne çekildiler. Osman Gazi, Dimbos Geçidi’nde meydana gelen muharebeyi kazandı. 1303’teki Dimbos zaferi ile Ulubad’a kadar Bursa ovası ve Uludağ, Türkmen yerleşmesine açıldı.

Osman Gazi 1304 Sakarya seferinde nereleri fethetti?
İlk dönem Osmanlı tarihinin kronolojisi oldukça karışıktır. Ancak Osmanlı tarihçiliğinin en önde gelen isimlerinden Halil İnalcık’ın araştırmaları Osman Gazi’nin askerî faaliyetlerini aydınlatmıştır.
Osman Gazi, Bapheus ve Dimbos zaferlerinden sonra 1304’te Sakarya üzerindeki Bizans kalelerine karşı bir sefer düzenledi. Bu seferden önce Karacahisar’a çağırılan Harmankaya Tekvuru Köse Mihal Müslümanlığa davet edilmişti. Sefer sırasında Leblebüci Hisarı, Çadırlu, Lefke (Osmaneli), Mekece tekvurları direnemeyeceklerini anladıklarından itaat ettiler. Geyve Tekvuru, kalesini boş
bırakarak kaçmıştı. Ancak kaçan tekvur yakalandı. Geyve’den sonra Tekvur Pınarı fethedildi. Osman Gazi, 1304 seferindeyken Çavdar Tatarı, yani Moğollar Karacahisar’ı yağma etmişlerdi. Bu yüzden kendisi Karacahisar’da kalarak oğlu Orhan Bey ile Köse Mihal, Akçakoca, Konur Alp ve Gazi Rahman’ı 1305’te Kara Çepüş ve Kara Tigin kalelerini fethe gönderdi. Bizans İmparatoru da bölgeye yardım göndermişti. Orhan Gazi, Kara Çepüş Kalesi’ne geldiğinde ordusunu üçe bölmüş, bir kısmıyla kaleyi kuşatmış, bir kısmını kale yakınlarındaki dereye saklamış, bir kısmını da kalenin öbür tarafına geçirmişti. Orhan Gazi’nin kuvvetleri kaleye saldırdıktan sonra kaçtılar. Bunun üzerine kaleden çıkan tekvur, pusuya düşürülerek mağlup edildi ve kale alındı. Ardından Absuyu fethedildikten sonra Kara Tigin kalesi üzerine hareket edildi. Kara Tigin Tekvuru teslim olmayı
reddedince kale kuşatılıp fethedildi. Osman Gazi fethedilen kaleleri komutanlarının idaresine vermişti. Kara Çepiş Kalesi’nin idaresi verilen Konur Alp, Akyazı ve Tuz Pazarı’nı da ele geçirdi. Daha sonra da Orhan Gazi devrinde Akyazı, Konrapa, Bolu ve Mudurnu’yu fethetti. Absuyu’na yerleşen Akça Koca, Osman Gazi’nin yeğeni Aktimur’la birlikte İzmit’e doğru Akova’ya akınlar yaptı.

Bizans, Osmanlılar’ı durdurmak için nasıl bir siyaset takip etti?
Bizans, topraklarını ele geçiren Türkmenler’e karşı paralı Katalan ve Alan askerlerini kullanıyorsa da bir netice elde edemiyordu. Osmanlılar ve Batı Anadolu’da Türk beylikleri karşısında çaresiz duruma düşünce daha önce yaptığı gibi yine İlhanlılar’ı Türkmenler’in üzerine kışkırtmaya çalıştı.
Bizans İmparatoru, İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’a bir elçi göndererek İlhanlı hükümdarını Bizanslı bir prenses ile evlendirmek istemiş ve bir ittifak antlaşması yapmıştı. Gazan Han’la II. Andronikos’un gayrimeşru kızı İrene Paliolog evlendirilecekti. İlhanlı hükümdarı Türkmenlere karşı harekete geçeceğini vadetmişti. Bu haber Türkmenlerarasında yayılınca bir tereddüt meydana geldi ve saldırılar durakladı. Ancak Moğollar gelmeyince Türkmenler Bizans topraklarına tekrar saldırıya başladı. Bizans, Gazan Han’ın 1304’te ölmesi üzerine bir Bizanslı prensesini İlhanlı tahtına çıkan Olcayto Han’la evlendirip, yardım almaya çalıştı. İmparatorun kızkardeşi Maria’nın evlendirilmesi düşünüldü. İmparator, İlhanlı hükümdarının müstakbel eşi Maria’yı bir birlikle kuşatma altındaki İznik’e göndererek şehri kurtarmaya çalıştı. İznik’e gelen Maria, Osman Gazi’yi İlhanlılar’ı çağırmakla tehdit ettiyse de kuşatmayı kaldırtamadı. Ancak Osmanlılar Moğol tehdidi yüzünden bazı ufak askerî faaliyetlerin dışında öncekiler gibi seferler düzenleyemediler.

Osman Gazi’nin Bursa ve iznik kuşatması ne kadar sürdü?
Osman Gazi’nin Karacahisar, Bilecik, İnegöl ve Yenişehir gibi kaleleri fethi İznik ve İstanbul’u koruyan Sakarya kale hattını çökertmişti. Osmanlı hükümdarı 1300’lü yıllarda Bursa ve İznik’i fethetmeyi düşünüyordu. İznik, Türkiye Selçukluları’nın ilk başkenti olması hasebiyle Anadolu’da gaza yapan Türkmenler için önemli bir hedefti. Ancak Osmanlı ordusu bu dönemde büyük kuvvetlerden oluşmadığı için fethi hedeflenen Bursa ve İznik gibi büyük kalelere karşı uzun süreli abluka uygulandı. Fethedilmesi planlanan kalenin iaşe ve ikmal yolları kontrol altına
alınmaya çalışılır, kalenin etrafına küçük kuşatma kuleleri yapılırdı. Bursa ve İznik’in ablukası 25-30 yıl sürdü. İznik önlerine bir kale inşa edilerek Draz (Taz) Ali isimli bir komutanın emrinde 100 asker bırakılmıştı. Osman Gazi, Bursa’yı 1300’lerden itibaren ablukaya almıştı. Babasının hastalığı yüzünden ordunun komutanlığını yürüten Orhan Gazi, Bursa’yı sıkıştırmaya devam etti. Başka
çaresi kalmayan Bursa yöneticileri 6 Nisan 1326’da şehri Osmanlılar’a teslim ettiler. 1302’de başlayan İznik kuşatması da 2 Mart 1331’de neticelendi. 1337’de de yine bölgenin önemli merkezlerinden olan İzmit fethedildi.

Osman Gazi’nin gerçek ismi nedir?
Moravcsik, Bizans kaynakları üzerine yaptığı araştırmadan hareketle, XIV. yüzyılda Osmanlılar’ın devlet ve hanedana adını veren kişiyi Ataman olarak tanıdıkları, bu ismin ya Arapça kökenli Osman adının Türkçeleştirilerek halk ağzında bu duruma getirildiği, ya da daha büyük bir ihtimalle babasının Ertuğrul, kardeşlerinin Gündüz, Savcı, oğlunun Orhan gibi tam Türkçe adlar taşıdıklarını göz önüne alarak, onun adının da aslen Ataman olduğunu, fakat İslâm medeniyetinin tesiri ile Osman şekline büründüğünü iddia etmişti. Daha sonra Adnan Erzi de, o devirlere ait bazı kaynaklarda Osman adının, Tuman ve Otman şekillerinde görüldüğünü belirtip, Moravcsik’in iddiasına yaklaşarak, Osman Gazi’nin gerçek isminin bunlardan birisi olduğunu ileri sürdü. Ancak her iki iddia da, tarihçiler arasında tasvip görmedi. Orhan Gazi devrinde Anadolu’yu dolaşan meşhur seyyah İbn Batuta ise Osman Gazi’yi, Osmancık olarak zikreder.

Osman Gazi hangi tarihte öldü?
Osman Gazi’nin ölüm tarihi konusunda ihtilaf vardır.Tarihçilerin bir kısmı Osman Gazi’yi 1324’te Bursa’nın fethinden önce ölmüş olarak gösterirken, bir kısmı da Osman Gazi’nin 1326’da, Bursa’nın fethinden (6/7 Nisan 1326) sonra öldüğü kanaatindedirler. Yaptığı araştırmalarla ilk dönem Osmanlı tarihini aydınlatan Halil İnalcık, Osman Gazi’nin 1324’te öldüğü fikrindedir.

Osman Gazi’nin kaç oğlu vardı?

Osman Gazi’nin Orhan, Alaeddin, Pazarlu, Hamid, Melik Bey ve Çoban Bey isimlerinde altı oğlu ve Fatma isimli bir de kızı vardı. Osman Bey öldüğünde üç oğlu hayattaydı. Büyük oğlu Orhan Bey babası hayattayken, Osman Bey’in hastalığından dolayı beyliğin yönetimini fiilen ele almıştı. Bu yüzden babasının ölümünden sonra tahta çıkması zor olmadı. Tahta çıktığında da kardeşi Alaeddin derviş olup, devlet işlerine karışmadı. Diğer kardeşi Pazarlu Bey de ağabeyinin hükümdarlığını tanıyarak, onunla beraber fetihlere katıldı. Hamid, Melik Bey ve Çoban Bey isimli şehzâdeler hakkında isimlerinden başka bir bilgi yoktur.

Osmanlı imparatorluğu hangi tarihte kuruldu?
Geleneksel Osmanlı tarih yazıcılığı, 1299’da Selçuklu hakimiyetinin sona erdiğini ve Osman Gazi’nin bu tarihte bağımsız olduğunu kabul eder. İlk büyük Osmanlı tarihini yazan Hammer de, Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılış tarihi olarak 1299 yılını esas alır. Türkiye Selçukluları’nın yıkılmasıyla Osmanlı Beyliği’nin bağımsız kaldığını ileri sürerek, 1299’u imparatorluğun kuruluş tarihi olarak belirtir. Ancak Türkiye Selçuklu tarihi üzerine yapılan araştırmalar bu devletin 1318’e kadar devam ettiğini ortaya çıkarmıştır. Aşıkpaşazâde Tarihîne göre 1299’da Yarhisar, Bilecik, İnegöl ve Yenişehir fethedilmişti. Rivayete göre o zaman Osman Gazi kendi adına hutbe okutarak, bağımsızlık iddiasında bulundu. Bu şehirlerin fethi Osmanlı tarihi açısından önemlidir. Ancak fetih tarihleri tam olarak belli değildir. Osmanlı tarihleri, bu aşamada Osman Bey’i, Anadolu’daki diğer Türkmen beyleri gibi bağımsızlığa hak kazanmış, kendi adına hutbe okutabilecek bir İslâm
hükümdarı gibi göstermeye çalışırlar. Araştırmacılar da, Osmanlı tarih yazıcılığındaki bu geleneği izleyerek, imparatorluğun kuruluş tarihi olarak 1299’u kabul etmişlerdir. Osmanlı tarihi üzerine yazılmış birçok kitapta 1299, imparatorluğun kuruluş yılı olarak zikredilir. Ancak bu tarih bugün tartışmalıdır. 1299’da Osmanlı tarihi için çok önemli bir hadise yoktur. Alternatif olarak Osman Gazi’nin beyliğin başına geçtiği 1281 yılının kuruluş tarihi olarak kabul edilebileceği iddiaları vardır. Halil İnalcık, Osmanlı tarihinin ilk devirlerindeki dönüm noktasını, 27 Temmuz 1302’de Bizans’la, Osman Gazi komutasındaki Türkmenler arasında meydana gelen Bapheus (Koyunhisar) Savaşı olarak kabul eder. Bu savaştan önce Osman Bey, Bursa ve Kocaeli bölgesindeki Türkmen beyleri arasında primus inter pares (benzerleri/eşitler arasında birinci) konumundaydı. Ancak Koyunhisar savaşında Bizans kuvvetlerine karşı kazandığı zafer, Osman Gazi’yi bölgede karizmatik bir bey durumuna getirip, ona hanedan kurucusu karizması kazandırdı. Bu yüzden 27 Temmuz 1302 tarihini Osmanlı hanedanının, dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin kuruluş tarihi olarak kabul etmek, 1299’a göre çok daha doğru olacaktır.

Kuruluş devri hakkında bilgi veren hangi kaynaklar vardır?
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesine çıktığı XIII. yüzyılın sonla-rıyla, XIV. yüzyılın başlarına ait kaynak eserler son derece azdır. Bu tarihlerde eserlerini kaleme almış üç Bizans tarihçisi (Pachymeres, Nicephoras, Kantakousenos) ile üç Arap seyyahı ve coğrafyacısı (İbn Batuta, İbn Said, El-Umarî) vardır. Bunların da eserlerinde Osmanlı Beyliği hakkında verdikleri bilgiler son derece azdır. Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarında yazılmış bir Türk tarihi yoktur. XV. yüzyılın başlarında yazılan Yahşi Fakih Menakıbnâmesi ise bugün mevcut değildir. Yahşi Fakih, Orhan Gazi’nin İmamı İshak Fakih’in oğludur. Eserini yazarken babasının şahit olduğu ve duyduğu hadiseleri kullanmış olmalıdır. İlk devirlere ait önemli bilgiler veren bir tarih kaleme alan Aşıkpaşazâde, 1413’te Geyve’den geçerken hastalanmış ve Yahşi Fakih’in evinde misafir olmuştu. Burada Yahşi Fakih’in yazdığı kitabı görüp, okudu. Kendi tarihini yazarken de bu bilgileri kullandı. Bu menakıbnâme Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarına ait bilgi veren Anonim Tevârih-i Âl-i Osmânlara da kaynak olmuştur. Bugün elimizde mevcut en erken Osmanlı tarihi XV. yüzyılın başlarında yazılan Ahmedî’nin İskendernâmesî’dir. Yine bu dönemlerde yazılmaya başlanan Anonim Tevârih-i Âl-i Osmânlar vardır. Osmanlı tarihine ait teferruatlı bilgi veren asıl eserler XV. yüzyılın ikinci yarısında yazılan Aşıkpaşazâde, Neşrî ve Oruç tarihleridir. Özellikle Aşıkpaşazâde Tarihi, Yahşi Fakih Menakıbnâmesi’ni kullandığı için teferruatlı bilgi vermektedir. Ancak Osmanlı’nın kuruluş yıllarına ait bilgi veren bu eserleri güvenilmez bulanlar da vardır. Colin Imber, “Bu tarihlerdeki bilgilerin hemen hemen tamamının hayal ürünü, bu yüzden de Osmanlı tarihinin başlangıcının bir kara delik olduğunu belirtir. Bu deliği doldurmak için yapılan girişimlerin, yalnızca yaratılan masalların sayısını artıracağını” söyler. Feridun Emecen ise “Osmanlı tarihinin ilk dönemlerini çalışacaklar için tekrar tekrar bu kaynaklara başvurmaktan başka çare bulunmadığına dikkat çeker ve Osmanlı tarihiyle ilgili çalışmalarda ortaya atılacak yenifikirleri, bile bile dipsiz kuyuyu doldurmaya çalışma gibi ümitsiz bir uğraş olarak görmekten ziyâde, kör kuyuyu atılan taşlarla doldurabilire beklentisi olarak mütalaa etmenin daha umut verici bir yaklaşım” olduğunu belirtir. Colin Imber’e göre Aşıkpaşazâde, Bursa bölgesindeki yer isimlerinden hareketle bir Osman Gazi efsanesi meydana getirdi. Osman Gazi’nin arkadaşları olarak anlatılan Köse Mihal, Turgut Alp, Konur Alp, Akça Koca,Kara Mürsel ve Hasan Alp’ın gerçekte var olmadıklarını, folk-etimolojinin ürünleri olduklarını belirtir. Imber’in bu teorisi Halil İnalcık, İrene Beldiceanu gibi tarihçiler tarafından şiddetle tenkit edilmiştir. Osmanlı arşiv kayıtlarından ve saha araştırmalarından bu tarihî şahsiyetlerin izleri tespit edilmiş ve Aşıkpaşazâde Tarihi’nde anlatılan olayların belli bir gerçeklik payı taşıdığı ortaya çıkarılmıştır.

Osmanlı Beyliği hangi sebeplerden büyüyerek, bir imparatorluk hâline geldi?
Osmanlı Beyliği’nin, XIV. yüzyılın başlarında Anadolu’da mevcut olan beyliklerin içerisinde gerek toprak gerekse insan potansiyeli açısından en küçüklerinden birisi iken, onların arasından nasıl sıyrılıp büyük bir İmparatorluğa dönüştüğü devamlı tartışılan ve merak edilen konulardan birisi olmuştur. Osmanlı tarihçileri çeşitli teorilerle bu konuyu açıklamaya çalışmaktadırlar. XX. yüzyılın başlarında Herbert Adams Gibbons adlı bir tarihçi, Osmanlılar’ın Marmara bölgesinde bulunan Rumlar’la karışarak, yeni bir millet meydana getirdiklerini ve bu insan potansiyelinin de imparatorluğun doğuşuna sebep olduğunu ileri sürdü. Bu teori Fuad Köprülü, Paul Wittek, Friedrich Giese gibi tarihçilerden büyük tepki aldı ve reddedildi. Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu meselesinin, XIII. ve XIV. yüzyıllar Anadolu tarihi çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurgular. Paul Wittek ise Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunda en önemli faktörün gazâ fikri olduğunun üzerinde durur. Wittek’e göre gazâ kavramı Osmanlı Beyliği’nin yegâne varoluş sebebi, savaşçılar için de tek motivasyon kaynağıydı. Bu teoriye Colin Imber, Rudi Paul Lindner gibi tarihçiler çeşitli eleştiriler yönelttiler. Bu tarihçilere göre, Osmanlı Beyliği’nin ilk devirlerde gazâ ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Komşuları olan Rumlar’la dostane ilişkilerini, heterodoks unsurlara müsamahalarını ve sınırdaş oldukları Müslüman beyliklerle savaşmalarını buna delil olarak gösterirler. Feridun Emecen ve Cemal Kafadar’ın yaptığı araştırmalar ise Wittek’i eleştirenlerin fikirlerinin tersine gazâ fikrinin XIV. yüzyılda var olduğunu ortaya çıkardı. Gazâ kavramı, Wittek’in ileri sürdüğü ölçüde olmasa da Osmanlı Beyliği’nin fütuhat yoluyla büyümesinin en önemlifaktörlerinden birisidir.
Halil İnalcık, Osmanlı Beyliği’nin büyümesini açıklarken doğudan mütemadiyen devam eden Türkmen göçü ve gazâ fikrinin üzerinde durur. Moğol baskısı sonucu önce Kafkaslar’dan Doğu ve Orta Anadolu’ya, daha sonra da Orta Anadolu’dan batıya göç etmek zorunda kalan yüz binlerce Türkmen, Ege bölgesini ele geçirerek, burada gazi Türkmen beyliklerini kurmuşlardı. Türkmenler arasında, bu devirde mevcut olan gazâ ruhunu Batı Anadolu’daki Germiyan, Aydınoğlu, Menteşe, Karesi, Hamid ve Saruhan beylikleri ile Karadeniz bölgesindeki Çobanoğlu Beyliği yaşatıyorlardı. Bu beylikler hem gazâ adına Hristiyanlar’la savaştılar, hem de fethettikleri bölgelere doğudan gelmeye devam eden Türkmenler’i yerleştirdiler. XIII. yüzyılın sonlarında Sakarya bölgesinde gazânın temsilcisi olan Ço-banoğulları, Bizans’la barış yaparak gazâyı bıraktı.
Bundan sonra ise bölgede Bizans’a karşı akınların liderliğini daha önce Çobanoğulları’na tâbi olan Osman Gazi aldı ve şiddetli bir gazâ faaliyetine başladı. Osman Gazi’nin gazâyı son derece atılgan tavırla sürdürmesi, onu gazilerin gerçek önderi durumuna yükseltti.
1302’de Bizans’a karşı kazandığı Koyunhisar Savaşı, onun sınır boyunda bulunan Türkmenler arasındaki gazi şöhretini artırdı. Değişik bölgelerden gelen gaziler akın akın onun bayrağı altına koştular. Daha sonraki yıllarda Batı Anadolu’da meydana gelen gelişmeler de, Osmanlılar’ın lehine oldu. 1320’li yıllarda Batı Anadolu’da gazâyı sürdüren beyliklere karşı teşkil edilmiş Haçlı donanmasının baskısı sonucu, Karesi, Menteşe gibi beylikler Haçlılarla anlaşarak gazâ faaliyetlerini bıraktılar. Gazâ bayrağını taşıyan son beylik olan Aydınoğulları da, Umur Bey’in, Hristiyanlar’ın eline geçen İzmir’i geri almaya çalışırken şehid olması sonucu devre dışı kaldı. Böylece Osmanlılar, Hristiyanlar’a karşı sürdürülen gazâ faaliyetlerinde tek başına kaldılar.


Osmanlılar’ın gittikçe genişleyen gazâ faaliyetleri, doğudan gelmeye devam eden Türkmen kitlelerini, onlarınbayrağı altına soktu. Bu savaşçı potansiyeli de, Osmanlı Beyliği’nin fütuhat yolu ile büyümesini sağladı.



RAMAZAN YETGİN - TARİH VİDEOLARI SES FORMATLARI - (mp3) :
 

77 SES DOSYASI :  TIKLA


KONU ANLATIMLAR :

Tarih Tamamı : İNDİR

Uzman Kariyer Tarih : İNDİR

X Yay.-Tarih Defteri  : İNDİR

Tarihin Pusulası- Konu Anlatımı : İNDİR

Kpss Tarih-En Onemli Noktalar : İNDİR

Tarih Atlasi : İNDİR

Ramazan Yetgin 2015 Tüm Tarih Defter Notu : İNDİR


Çağdaş-tarih_Doktrin_yayınları : İNDİR

OSMANLI DEVLETİ KURULUŞ VE YÜKSELME DÖNEMİ :  İNDİR

TÜRKİYE TARİHİ ve TÜRK-İSLAM TARİHİ SORU CEVAP : İNDİR

ÇAĞDAŞ TÜRK TARİHİ SORU- CEVAP VE ÖZET BİLGİLER : İNDİR

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Soru-Cevap :  İNDİR

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİH : İNDİR

İTTİHAT-TERAKKİ-DÖNEMİ-MÜTAREKE-HAZIRLIK-MÜCADELE-ATATÜRK-DÖNEMİ-SORU-CEVAP  :  İNDİR



SORU BANKALAR :


İsmail Adıgüzel-Tarihin Pusulası-Soru Bankası : İNDİR

DATA Alan Tarih Soru Bankası 2015 : İNDİR

Tarihsavar 2016 Çözümlü Soru Bankası : İNDİR

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Soru-Cevap : İNDİR

Yörünge Akademi Tarih Soru Bankası : İNDİR

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Çıkmış  Sorular : İNDİR

tarih 50 deneme  veysel ve hikmet hoca : İNDİR

İZMİT SEMİNER-40 ÇIKABİLECEK SORU (Cumhuriyet-Çağdaş) : İNDİR

kurultay tarih  : İNDİR

ÖNGÖRÜ TARİH SORU BANKASI 7 HOCADAN : İNDİR

İmtihan-tarih-s.b.+çözümlü-2016 : İNDİR

TARİHİN PUSULASI-ÇÖZÜMLÜ SORU BANKASI : İNDİR

TARİH UZMAN KARİYER TEKRAR TAKVİMİ : İNDİR

TARİH SORU BANKASI (KOZMİK ODA) : İNDİR

TARİH DERSİ TÜM SINAVLAR SORU KİTABI 2016 : İNDİR

Sen Sor Ben Söyleyeyim Tarih - İhtiyaç : İNDİR

KPSS TARİHİN ŞİFRESİ SORU BANKASI 2016 : İNDİR

ENDERUN+TARIHİNDİR

BalyozTarihCozumluSoruBankası-HakanDede_FULL : İNDİR

AŞİNA+ÇÖZÜMLÜ+SORU+BANKASI  : İNDİR

TARİH ÇÖZÜMLÜ 10 DENEME SINAVI : İNDİR

Bu Soruları Çözmeden Sınava Girme : İNDİR

44'lük Sorular : İNDİR

cagdas türk ve dunya tarihi : İNDİR

ATİLA HOCA TARİH DENEME 15 :  İNDİR

ATİLA HOCA TARİH DENEME 12 : İNDİR

ATİLA HOCA -ALTIŞAPKA YAYINLARI -İNKILAP TARİHİ KONU ANLATIM : İNDİR

200 Çıkabilecek Soruyla Tarih Genel Tekrarı : İNDİR

TARİH KONU TARAMA 900 SORU : İNDİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder